Gizem Modalı Resmi Blog Sayfası

Hayata Sevgilerle...

By 01:57



Sessiz bir gece yarısı. Doğum günü hediyem Starbucks kahve fincanından filtre kahvemi yudumluyorum. Karşımda inanılmaz göl manzaram. Beyaz mobilyalı vintage tarzı odamdan dışarı bakıyorum. Bir huzur, bir dinginliktir ki sormayın.

Satırlar fütursuzca dökülüyor parmaklarımdan... Öyle ki, parmaklarım acıyor. Belki birazdan televizyonu açıp o diziyi izlerim ya da kokulu terapi mumlarımdan birini yakıp kısa meditasyonun ardından yarım kalan romana devam ederim... Ama yok yok! Detoks etkili bir kokteyl hazırlayıp köpük banyosuyla geceyi sonlandırıdasdafasfafasdafusd. J

Yok artık!

Böyle ortam mı olur be! İnsan çatlar sıkıntıdan, uzaylı mıyım ben ne o öyle!

Sen gel de benim “geniş” ailemle bir hafta yaşa bakalım, görürsün o zaman mumu, terapiyi, yogayı! Vallahi kaynatırlar sana bi güzel dana paçasını, onu yedikten sonra derdin tasan kalmaz yeminle. Öyle entel dantel tavırlar yoktur bizde! Haddini bilmezsen, alay konusu olursun evde.

Bırak köpük banyosunu, sen tuvaletteyken bile muhakkak biri aniden, en beklenmedik şekilde patlayacakmış gibi sıkışır. O kapı, 10 milyon kez üst üste ancak böyle tıklanır… (NOT: Ben gülmüyorum.)

Peki aslında şu anda nerede miyim?

Evin salonunda, ikili koltukta. Ve tabii ki yalnız değilim. Sırtına hırkasını almış, dizideki karakterlere duyduğu hırsla, ağzındaki sakızı çiğnerken ellerini birleştirip baş parmaklarını döndüren tonton anneannemleyim! Tüm diziyi, sanki ben duymuyormuşum gibi canlı seslendirmekle meşgul kendisi. İşte şu an tam bu haldeyim.

Burnuma, özel olarak doldurttuğu bol esanslı kolonyasının kokusu geliyor. Her hafta olduğu gibi oturmuş, onun favori dizisini "Yer gök aşk"'ı izliyoruz. Ben bir yandan yıllar önce aldığımız telefonunu kurcalıyorum. Kaç kontörü kalmış, Turkcell’den ne mesajlar gelmiş vs... bakınıyorum. Kontör çalmayayım diye dik dik bakıyor... Fark ediyorum... Artık "dakika yükleme" var gerçi nasıl çalındığını da bilmiyorum. Telefonun hemen arka yüzünde, bildiğimiz fihrist var. Yapıştırmış selobantla... 1-Meral, 2- Oktay, 3- Gizem, 4- Selman... Liste böylece gidiyor. Tuşlara hızlı arama atamıştık biz evde yokken rahat ulaşsın diye. Tabii ısrarla annemi dayım, dayımı ben, beni abim diye aramaya halen devam ediyor.

Ben: "Hayır anneannee telefonun 2'ye basınca dayımı arıyo beni değil!"

Anneannem: "Sen garışma!"

Ve böylece, komik sessizliğimiz başlıyor.

Mart kazma kürek yaktırıyor Ufo'yu yaktık donuyoruz resmen. Annem bana ilkokuldayken cadılı pijama almıştı, ne zaman annemlerin yanında olsam altıma onu giyerim artık bacak boyu kapri olmuş gerçi... Ama üzerine ne pijamalar gördüm bu kadar rahatı yok. Sorun bakın, beni tanıyanlara mutlaka bilirler yani Gizem'in çocukluktan kalma bal kabaklı cadılı pijaması diyin şıp diye yapıştırırlar cevabı...

Kaç kere onlar üzerimdeyken çat kapı misafire yakalandım. Böylece yakın akrabalar, dostlar  ve arkadaşlar da beni onunla hatırlarlar yani. Üzerimde ise yine o yıllardan kalma giymekten pijama haline gelmiş bir üst... İlk aldığımız günü hatırlıyorum özel günlerde giyicem diye kıyamaz askıya falan asardım. Şimdi yer bezi niyetine üstümde.

Saçlarıma kendimi bildim bileli fön çektirdim, çünkü doğal hali saç değil “yele”! İlkokulda Duygu vardı, sarışın "popüler Duygu" derdik… Onun saçları çok güzeldi, pırasa gibi sanki hep fönlüydü :( Çok üzülürdüm. Sonra sarıya boyattım saçımı. Ama şu an ne önemi var ki. Özgürlük alanımdayım... Hacı Şakir'le keselenip çıktığım banyonun ardından kurudukça fütursuzca kıvırcıklaşan saçlarımı tepeden bir güzel toplamışım, 2 gün olmuş açmamışım n’olcak!

Evdeyim, anneannemle dizi izliyorum ve dizideki kadın kocasını önceki eşiyle aldatıyor! Şu an saçımı mı düşüneceğim! Anneannem "canın çıksın pis yosmaaaaa!" dedikçe ona "haklısın anneanne Allah kahretsin onları puuu!" demeyeceksem benim ne işim var orada!

Reklam arası oldu, şimdi anneannem 1992'de komşusu tarafından uğradığı haksızlığı hatırlayıverdi. Sonra konu çocuklarına, anneme ve dayıma geldi... Söylendi, söylendi, söylendi... Biraz dedemi özledi... Sonra boş verdi... Sonra konu bana geldi... "Burnuma"... Bir ricası var benden, burnum baba tarafıma benziyor diye estetik olayım istiyor.

Anneannem: "O burnunu yaptır gözünü seveyim gızım, şöyle hokka gibi, yemin ediyorum yanındaki erkek soğur senden bak anneanneni dinle."

Ben: "Taam anaaane çok mu kötü duruyo cidden ya aslında o kadar fena değil yani?"

Anneannem: "Annenesinin guzusu, süt kokarsın gıyamam ama resmen neredeyse ağzına giriyo burnun!"  

Ben: "Yaaaaaaaaaaaaaaaa!!!! ahahahuahaateıghıe" 

Annem giriyor içeri kahkahalarımı duyunca... Anneannemden kızına sitem dolu bir yakarış daha "Ahhhhh Meral! Sırf burun doğurdun attın!"

Annemle haykırdığımızı hatırlıyorum en son! Anneanne hala devam ediyor anneme söylenmeye "Gaynanı çok sevdin tabiii belliydi bunun olacağı o tarafa çekti bu gız senin yüzünden!!!"

Ve böylece, bir komik sessizlik daha başlıyor.


Biraz mutfağa uğruyorum, dayım acıkmış... Bu, bugünkü 6. öğünü sanırım. Akşam mangal yapmıştık, ordan kalanları ısıtıyor yengem tekrar. Yooo hayır hayır! Baya sofra falan hazırlanıyor. Cidden yemek yiyoruz galiba tekrar! Saat 23 suları bu arada... Maşallahımız var bu konuda. Hiç bir sofra görmedim ki bugünü de bir makarnayla "geçiştirelim" dediğimiz... Geçiştirmek mi?... Makarna çerez niyetine yenir bizde... Yok, öyle zengin olduğumuzdan değil! Uşaklar, aşçılar hazırlamıyor yemekleri. Biz doymayızki öyle şeylerle! Et yoksa, pilav, makarna tek başına ne işe yarar ki?

Bizde alışveriş yapılmaz. Çünkü ben ona alışveriş diyemem sanki biz markete gitmiyoruz marketler zinciri toplanıp siz zahmet etmeyin diye bize geliyor. Hani teyzeler vardır bir tane fileden çanta alırlar yanlarına pazara, markete falan giderler. Döndüklerinde fileden 2 limon, yarım kilo kabak, biraz biber, belki az bişey kıyma falan çıkar... O olmadı normal miktarda beslenen aileler diye nitelendirdiğim "diğerleri" Migros’a, BİM’e gider iki poşetle çıkar gelir.

En son Zeynep abla (yengem) ve annemle pazara çıktığımızda hiç hilafsız eve hurçla geri döndük. Bir keresinde anneannemle pazara gitmiştim, dönüşte halimize acıdılar... taksi tutmak zorunda kaldık. Sığmayan poşetleri de ordan bahşiş verip rica ettiğimiz çocuk arkamızdan taşıyıp getirivermişti. 

En en son dayımla 3 gün önceden sipariş verip hazırlattığımız kuzu bacağını ve ciğeri kasaptan alalım diye çıktığımızda, annemlerin "ufak tefek" istekleri de eklenince bagaj kapanmadı.

Ben, dünyanın en yeteneksiz fakat pratik insanı olarak manava falan gittiğimde bulduğum sebzeyi, meyveyi irisine ufağına bakmadan alırım, koyarım poşete, tarttırıp çıkarım... Maksimum 5 dk.

Hayır! Şimdi annenlerin yanındasın, öz yuvandasın. Sıkıysa al bakalım zamanı gelmemiş domatesi, ortası filizlenmiş kıvırcığı, uçlarına doğru sararmış taze soğanı! Eve dönünce kükrerler üstüme, yeminle! 

Seçicen tek tek, bakacaksın, aşkla sevgiyle okşayacaksın onları ilk önce...Pazardaysan ilk gördüğün tezgahtan alayım deme! İleride daha ucuzu vardır her zaman. Daha iyileri çıkar, sakın öyle bir hata yapma! Annemde gözler keskinleşir, hedefe kitlenilir her tezgah tek tek tek incelenmeye başlar. Pahalıysa soğan, hemen uyarılmalıdır pazarcı! İlk önce sorar "bu cidden 6 TL mi!!?!" "Evet abla organik bahçeden, seç beğen al" Top annemdedir bu sözden sonra, "Sen delirmişsin yahu!!! Ben yerlisiyim buranın, böyle pahalısını ilk görüyorum, satamazsın bunları adamı kazıklama!!!" Pazarcı mağdur, "Yav git abla o zaman başka yerden al" Annem, "Öyle yapcam zaten, senden mi alıcam bide ha-ha!" ... ve devam edilir...

Anneannem yanımızdaysa bir kaç tezgah öncesinde mutlaka biriyle ahbap olup yanına oturur nasılsa... Biz gezeriz pazarı. Dolar taşar ellerimiz. Pazar arabasını çeke çeke ben getiririm genelde... Stratejik düşünmek bu noktada çok önemli. Pazar arabasını taşıma ve yerleştirme görevi sana verilmişse, o esnada telefonda mesaj okumak, konuşmak gibi lükslerin yoktur. Ciddi bir görevdir bu bizim ailede. O arabaya alınanları yerleştirirken titiz olacaksın. Pırasalar, enginarlar, kabaklar en dibe, sonra daha az sert olanlar ve en üste domates, çilek, üzüm vs... ezilmesin sakın! 

Ben bilmem... beni göndersen yeteceğini düşündüğüm kadar alır dönerim. Sonra carlarlar üzerime "öyle ne o öyle yarım kilocuk kuş boku kadar!!!" Geri gidip, 2 kilo daha alırım. Patlıcan 6 kilo, kavun 7’şer tane, limon bir kasa, kıvırcık 6 tane, taze soğan 4 baş, köy biberi her tezgahtan ayrı ayrı çeşitleriyle 4-5 kilodan fazla alınır. Ve roka, nane, ısırgan, tere... diye uzar gider liste.

Ciddi iştir bizim ailenin ferdi olmak. Cabbar olacaksın, iştahlı olmak zor-un-da-sın! O tabak bitecek, normal sohbetini de yüksek sesle yapacaksın çünkü mecbursun tv'lerin sesi sonuna kadar açık, idareci olacaksın, kendini iyi ifade edeceksin, haftanın 5 günü favori dizilerin olacak, sabahları Müge Anlı'yı izleyeceksin ders çıkaracaksın, hayatlardan ibret alacaksın! Bak neler oluyor kızları kandırıp içkilerine ilaç atıyorlar müzikollerde çalıştırıyorlar ne malum senin de başına gelmeyeceği?!!

Desti İzdivaç'ı izleyeceksin ve her seferinde "sen de katıl bu programa ahaha" şakasına güleceksin, biraz canın sıkılır da yüzün asılırsa "soğuk nevale" sıfatını benimseyeceksin, komşuluk ilişkilerin sıkı olacak, yere çıplak basmayacaksın! Kısacası, zordur bizim ailenin ferdi olmak...

Ben böyle büyüdüm işte... Gerçi hala böyle büyüyorum... :) Bunlar yalnızca ufacık bir kesit. Belki evlenip giderim bir gün ama asırlık pijamamı giyip, saçlarımı tepeme toplayıp, naz yapma özgürlüğüne sahip olduğum tek yer, ailemin yanı olacak. Karşılıksız sevmenin karşılığı onlar. Mutluluk kaynağım... Bu telaşeli hayatın içinde, ben mutluyum ve Allah'a sevdiklerimle birliktelik bahşettiği için her daim şükrediyorum.

Anneannemi, rahmetli dedemi, annemi, babamı, abimi, dayımı, halalarımı, yengelerimi, yeğenimi… Veeee aşkıyla, ışığıyla, sevgisiyle beni onurlandıran, yücelten o adamı, sevgilimi çoooook seviyorum çoooook...


İyi ki varsınız be, siz de beni sevin bakiiiim!

Hikayelerim devam edecek...

Bu arada anneannemin  bahsettiğim o koku var ya, ben onsuz uyuyamazdım hiç. Üzerimdeki emeklerini ödeyemem sana ayrıca "yıldızlı seni seviyorum" anaaaneeeecimmm! :)

Gizem


3 Şubat doğum günümde Ben İstanbul'daydım onlar Antalya'da benim adıma pasta kestiler süpriz yaptılar bana ve alkışlıyorlar :) çok duygusaldı cidden. Peki pasta neden 60 kişilik? Onu anlamadım... ehehehe I LOVE YOU! sırasıyla sayıyorum (arka ayakta zeyno - yanında dayım - diğer başta annem - ve canım anneannemmmm)


Antalya'da parkta çektim. Anneannem papatya gibi çıkmışım sakın koyma dedi fakat bana göre gayet güzel :) 



By.

You Might Also Like

0 yorum